Bulgaristan’dan göç ettiler.Türkiye’de; kimileri ilk kez gördükleri bu topraklarda, kimileri önceden gelmiş eş dost, akraba yanına sığınarak ilkin, fakat hepsi bir yaşam mücadelesi verdi. Burada hiçbir şeye sahip değillerdi ve hepsi emekleriyle kendilerine yeni bir yaşam inşa etti. Görünen bu gururun, dik duruşun nedenidir emekleriyle dimdik ayakta kalabilmek. Ardındakilere, çocuklarına kendi hayatlarından daha güvenli, daha güzel bir hayatı sunabilmiş olmak. Asla yılmadılar. Kimileri kendi işini kurarak, kimileri birkaç işte birden, kadın-erkek ayrımı olmaksızın çok yoğun bir iş disiplininde çalıştılar. Yorulduklarını bile asla söylemeden, hiçbir şeye sahip olmadıkları bu ülkede sadece hayatta kalmadılar, çocuklar, torunlar, tertemiz nesiller yetiştirdiler.Tek milletli Bulgaristan oluşturma idealine yönelik uygulamalardan kaçan “Muhacır” denilen Bulgaristan Türkler’i 1951, 1978 yıllarında geniş kitlelerce fakat özellikle Jivkov döneminde bu baskıların artması ve asimile politikasının zorbalıkla yürütülmeye başlamasının ardından 1989 yılında Türkiye’ye en büyük göçü gerçekleştirdiler.
Kategori: Documentary
Bir huydur eski fotoğrafları kurcalamak, eski anılara dalmak, o anları yeniden hissedip bir tebessümle selam göndermek onlara.
Şimdi bir tebessüm olan o anılar, şimdimizin yapboz parçalarıdır. Arkadaşlarımız, ailemiz, ilk ve son aşkımız, en sevdiğimiz plaklarımız, hiç unutmamak için kaydettiğimiz arkadaşlarla o çok eğlendiğimiz gün.
Şimdi uzanmış parmaklarımız o en sevdiğimiz an(ı)ları işaret ediyor. Tam olarak oradaydık işte.“O benim. Ortadaki, köşede oturan, şu gülümseyen.. O benim annem. Çok güzel bir kadındı. Clint Eastwood’u çok severdim…”Fotoğraflar..Bir yol izi.Tam olarak o yolu izleyerek gelmiş bir ben’im ben şimdi.Ve bugün burada bu insanım.